Bir rejimin, bir yılı aşkın süredir devam eden pandemi koşullarında vergileri arttırması, temel hizmet ve mallara zam yapmasından daha büyük ve kitlesel şiddet var mıdır?
Hastalık ve açlık karşısında kendi başının çaresine bakmak zorunda bırakılmış halk sokaklara çıktığında, pandemi bahanesiyle protesto eylemlerini engellemek için mahkeme kararı çıkarmak kadar hukuk dışı bir şey olabilir mi?
Halkın sokağa çıkmasını engelleyemeyince orduyu onların üzerine sürmek alçaklık ve tiranlık değil de nedir?
Fakat bu defa yolsuzluğa, uyuşturucu parasına batmış oligarşik rejim halkı durduramadı…
28 Nisan'da Kolombiya'da başlayan genel greve işçi sendikaları, kadın örgütleri, afro-Kolombiyalılar, yerliler, öğrenciler, köylü kadınlar, şehir sakinleri, taksi şoförleri, film yapımcıları, toplu taşıma şoförleri kısaca her kesimden tüm Kolombiya vatandaşları katıldı.
En küçük kasabalardan büyük kentlere; Cali, Bogotá, Medellín, Pereira, Manizales, Neiva ve Pasto'da gösteriler büyüyor. Ülkedeki 1,100 belediyenin en az 600'ünde gerçekleşen gösterilere en az 7 milyon kişinin katıldığı hesaplanıyor.
Normal bir grev değil bu. Salgın sadece yaşam koşullarını değil protesto koşullarını da değiştirdi. Hükümet sahtekarca halk sağlığından bahsedince Kolombiyalılar, açlıktan ölmeye devam etmektense hastalanmayı tercih edecekleri cevabını verdiler.
Pandemiyle geçen bir yılın sonunda diğer yoksul ülkeler gibi Kolombiya'da da manzara son derecede kötü: Eve kapanma, bakım ve ev işlerinin tüm yükünü sırtına yıktığı kadınlara yönelik şiddeti sistematik hale getirdi.
Köylüler ürünlerini zararına satıyor; işsizlik ve kayıt dışı çalışma oranı artıyor ve en yoksullar ya hastalıktan ya da açlıktan ölüyor.
Bu koşullarda Iván Duque'nin aşırı sağcı hükümeti, halktan daha fazlasını sömürmek, oligarşilerini, kirli savaşı ve dış borcu ödemeye devam etmek için neoliberal ve halk karşıtı bir vergi reformu ilan etti.
Her halk karşıtı uygulama gibi "reform" adı verilen bu paket, temel tüketim maddelerinden yakıta, tarımsal girdilerden kamu hizmetlerine KDV'yi yüzde 19 oranında artırıyor.
Kurnazca bir plan: Kademeli olarak maaşlardan ek vergi alınacak. 2022'de 1000, 2023'de 700, 2024'de 450 dolardan itibaren maaşlara ek vergi getiriyor.
Emeklilik vergisinden yol geçiş ücretlerine, cenaze vergisinden akaryakıta zam yapıyor ve kamu çalışanlarının maaşlarını 2 yıl süreyle donduruyor.
Yeni vergi reformu daha fazlasına sahip olanlardan daha fazla vergi alınmasını öngörmüyor; aksine yoksul sınıflardan elde edilen gelirin büyük şirketlere teşvik olarak aktarılmasını garanti ediyor. Ücretleri aşağıya çekerek şirketlerin maliyetlerini düşürmeyi planlıyor.
Ayrıca Duque yönetimi bu ekonomi paketine, ABD modeli bir "sağlık reformu" eklemiş durumda. Planlanan sağlık sisteminde yurttaşlar, kendilerine dikkat etmedikleri gerekçesiyle giderlerini karşılamak zorunda olacak.
Belediyeler zorunlu aşıların yapılmasını sürdürmeyecek ve kanser hastaları tedavi ücretlerini kendileri ödeyecek.
Hastaneler özel şirketler gibi finansal yönetime tabi olacak. Kar yapmayan 1000 dolayında hastane kapatılacak.
Krizin yükünü halkın sırtına yıkan Duque hükümetinin bahanesi ise bütçe açığı. Fakat aynı hükümet pandemi süresince Kolombiya'yı, Latin Amerika'nın nüfusuna göre en fazla askeri harcama yapan ülkesi haline getirdi.
Kolombiya, Brezilya'dan sonra 9,2 milyar dolar ile Latin Amerika'da en yüksek askeri harcama yapan ikinci ülke ve salgın sırasında en fazla askeri harcama yapan ülke oldu.
Salgının ortasında 4 milyar dolara 24 adet F-16 savaş uçağı satın aldı. Bu uçaklara verilecek para, bugün en yoksul kesimden almaya çalıştığı vergi gelirinin neredeyse yarısı.
Kolombiya devlet başkanı için özel zırhlı araçlar filosuna 2 milyar dolar ödedi. "11 Eylül"den bu yana Kolombiya'da şiddet, rejimin askeri harcamalarına paralel biçimde arttı.
"Kolombiya Planı"nı uygulayan 10 yıllık Álvaro Uribe Vélez hükümeti döneminde, 6 bin 402 sivile ordu tarafından infaz edildikten sonra terörist süsü verildiği bu yıl mahkeme belgelerine yansıdı.
Zaten Ivan Duque de Álvaro, Uribe tarafından ABD'den getirilip başkanlık koltuğuna oturtuldu. Iván Duque başkan olmadan önce Wall Street'te bir mali lobiciydi. Görevi Kolombiya kartellerinin parasını aklamaktı ve Uribe'ye bağlıydı.
2019 Mayıs'ında öldürülen uyuşturucu karteli şefi "Ñeñe" Hernández' ile Álvaro Uribe'nin sekreteri arasındaki ses kayıtlarına göre, seçim kampanyası uyuşturucu parasıyla finanse edilmişti.
Kamuoyunda "Ñeñepolítica" ya da "Ñeñegate" olarak bilinen bu skandal doğru düzgün mahkemeler tarafından araştırılmadı.
Eski Şeffaflık Bakanı ve Yolsuzluk Karşıtı Enstitü Direktörü Camilo Enciso'ya göre; 2014 ve 2017 yılları arasında Duque'nin başkanlık kampanyası - uyuşturucu kaçakçılığından elde edilen paraya ek olarak - Aval Grup'un bir parçası olan "Bogotá Bankası" aracılığıyla, Sarmiento Angulo tarafından finanse edildi.
Duque Hükümeti pandemi sırasında meclisten Aval Grup'un kurtarılması için 370 milyon dolarlık bir paket geçirmeye çalıştı.
Diğer yandan Kolombiya Hükümeti'nin askeri harcamalarındaki artış, kendi içindeki savaşı yoğunlaştırma arzusunun bir sonucu. Ülkenin her yanında silahlı çatışmalar çoğaldı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), 2020'de 90 katliam kaydetti. Bu yılın ilk 4 ayında, 33 katliamda, 57 "toplum lideri" öldürüldü.
Geçtiğimiz 20 Nisan'da, Siberia (Caldono/Cauca) Belediye Başkanı Kadın Yerli Lider Sandra Liliana Peña Chocué'yi öldürdüler. Katil çeteye direnen yerlilere ateş açıldı. Burada 33 kişi yaralandı. Hükümet ise çeteyi ele geçireceğine 23 yerliyi tutukladı.
28 Nisan'da ise Kuzey Eyaleti Antioquia'nın Aguadas bölgesinde, paramiliter güçlere karşı direnen köylülerin lideri Wilson López öldürüldü.
Ülkede katliamları durdurmak için çaba sarf etmeyen Duque yönetimi, ilan ettiği ekonomik pakete karşı sokağa dökülen halkı durdurmak için askeri öne sürmekten çekinmedi. 28 Nisan'dan 1 Mayıs'a kadar 21 protestocu, güvenlik güçlerinin kurşunlarıyla hayatını yitirdi.
En az 940 polis şiddeti vakasının yaşandığı genel grevde, dört gün içinde 672 kişi keyfi biçimde tutuklanırken, onlarca kişi gaz bombası isabet ettiği için gözünü kaybetti.
Güneyde Ekvador sınırına yakın Cali en şiddetli protestolara sahne oldu. Buradaki gösterilere "Misak Yerlileri"nin katılması sembolik bir önemdeydi.
Yerliler, kentin kurucusu olan İspanyol Fatih Sebastián de Belalcázar'ın heykelini yıktı. Misak yerlilerinin katılımı protestolara manevi ve tarihsel bir anlam kattı.
Cali'de halkın tepkisi sadece vergi reformuna yönelik değil. Halk, Vali Jorge Iván Ospina'nın da istifasını istiyor. Çünkü Ospina kentin ve kamunun kaynaklarını ailesiyle beraber yağmalıyor.
Resmi biraz büyüttüğümüzde görülen; Kolombiya'nın tüm yerel egemenlerine karşı halkın öfkesi büyük.
Kolombiya, Kovid-19'a bağlı ölüm oranı açısından Latin Amerika'da Meksika'nın ardından ikinci en yüksek ülke. Hastanelerin yoğun bakım ünitelerinin yüzde 95'i dolu.
Nisan 2020'de Kolombiya Hükümeti, salgının ortasında, mali krizi önlemek için IMF'den 11 milyar dolar istedi.
Dört gün sonunda orduyu ve polisi en sert biçimde kullanan, olayların kontrolden çıkmasından korkan Başkan Duque pes etti.
Senatoda bekleyen yasanın geri çekilmesini istedi. Ancak bu açıklamayı yaparken oligarşinin gerçek ideologu Maliye Bakanı Alberto Carrasquilla onun yanında yoktu.
Duque'un pazartesi günü, paketin zenginlere ek vergi getirilmiş haliyle geçmesi için mecliste uzlaşma aradığı sırada Carrasquilla istifasını vermişti.
"Vergi Reformu", Kolombiyalıların sokağa dökülmesine yol açan bardağı taşıran son damla oldu. Ancak sosyal patlamanın arka planında yıllardır birikmiş hoşnutsuzluk var.
Latin Amerika'nın dördüncü en büyük ekonomisi olan Kolombiya, 2020'de gayri safi yurtiçi hasılasında (GSYİH) son elli yılın en büyüğü olan yüzde 11'lik bir düşüş yaşadı.
Pandemi önlemlerinin ortasında işsizlik yüzde 20'nin üzerine çıkarken yoksullukyüzde 42,5'e yükseldi.
Iván Duque Hükümeti'ne karşı patlayan bu ayaklanma aslında uzun süredir ertelenmiş bir iç patlama.
Duque sadece Álvaro Uribe Vélez'in derinleştirdiği militarist bir iş modelini devam ettirdi ve bu model kriz ortamında kendi ekseni üzerinde çöktü.
Uribe'nin liderliğinde uyuşturucu kaçakçılığından elde edilen milyonlarca dolarlık gelirden beslenen paramiliter güçler ve iş sektörlerine dayanan bir rejim ülkeyi uçurumun eşiğine getirdi.
Fakat bu rejim Kolombiya'nın rızası veya zayıflığı üzerine kurulmadı. Bu Karayip ülkesi işçisi, köylüsü, yerlisi, gençlik hareketleriyle 60 yıldır büyük kitle hareketlerine ev sahipliği yapıyor.
Halen varlığını sürdüren Latin Amerika'nın en uzun süreli gerilla hareketlerini barındırıyor.
Yüzyılın başında muz işçilerinin Amerikan şirketlerine karşı başlattığı grevlerden bu yana ABD, daima Kolombiya'da paramiliter güçleri destekledi.
Bu isyancı halkı bastırmak ve Kolombiya'yı kontrol altına almak için bir "kriminal burjuvazi" yarattı.
ABD Kolombiya'da Uribe yönetimi eliyle "Kolombiya Planı"nı yürüttü. Benzer bir modeli Meksika'da Calderon ile hayata geçirdi. Her ikisi de on yılda ülkelerini kan ve uyuşturucu gölüne çevirdi.
Görünüşte savaş, FARC gibi gerilla ordularına ve uyuşturucuya karşı yapılıyordu. Bunun için halka ait tarım alanlarına uçaklardan binlerce ton zehir döktüler. 7 bin sivili öldürüp terörist süsü verdiler.
FARC'ın sekreteryasının çoğunu öldürdüler. On yılın sonunda 2016'da FARC'la barış anlaşması imzalayıp, gerillaya silah bıraktırdılar.
Binlerce gerilla sivil hayata geçti. Ama bunlardan 300'e yakını paramiliterler tarafından öldürüldü. Son beş yılda 1100'den fazla "toplum lideri" katledildi ve uyuşturucu üretimi beş kat arttı.
Dünya kokain üretiminin yüzde 70'i Kolombiya'dan sağlanır hale geldi.
Duque'nin yıkılışı, Uribe rejiminin de sonu anlamına gelecek. Kolombiya halkı bu kan emici yozlaşmış rejimi yıkmaya karar verdi bir kere.
Geçtiğimiz yıl Şili ve Ekvador'da benzer ayaklanmalar gördük. Ama bu hareketler ülkelerin kendi sınırlarını aşmadı.
Fakat Kolombiya'daki değişim başta komşuları Venezuela, Brezilya ve Ekvador olmak üzere tüm bölgeye tesir edecek.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish